Köpekler;
İnsanlar gibi, Tanrının yarattığı canlılardan biridir.
Ağızları vardır, dilleri yoktur.
Kimsenin aleyhinde konuşmazlar.
Çok masumdurlar.
Dedikodu yapmazlar.
Hırslı değillerdir.
İnsanları; insanlardan daha çok ve candan severler, bu güzel yaratıklar.
Ne bulurlarsa yerler ve onunla yetinirler.
Yiyemedik aç kaldık diye, kimsenin malını çalmazlar.
Haram yemezler.
Yolsuzluk, hırsızlık ve ahlaksızlık yapmazlar.
Kendi haklarına razıdırlar, her zaman.
Parada pulda gözleri yoktur.
Yalan söylemezler.
Kimseyi taciz etmezler.
Herhangi bir makam ve mevkide gözleri yoktur.
O nedenle, onurludurlar kimseye kul köle olmazlar.
Ama, aynı ortamda, yolda ve sokaklarda beraberce yaşadıkları, kendilerine yemeleri için bir şeyler ikram ettikleri insanlara çok sadıktırlar.
İnsanlar için söylenen bir fincan acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözüne insanlarımızın çoğu uymasalar da; köpekler, kendisine bir lokma ekmek veren insanları hiç unutmazlar, onlara ayrı bir sevgi ve sadakat gösterirler.
Nankörlük yapmazlar.
Diğer bir köpeğin ağzından lokma çalmazlar, bunun için kavga etmezler.
Kendi hayatımdan bir örnek vereceğim. Yıllar önce, yaz sezonu açılmadan sanırım havanın güzel olduğu Şubat ayının bir günü, günübirliğine yazlığa gitmiş ve mangal yakmıştık, dört beş alık olduğunu zannettiğim bir sokak köpeğine, yediğimiz etlerin kemik ve artanlarını vererek karnını doyurmuştuk.
Günler geçti, yaz geldi sezon için kalıcı olarak yazlığa gittiğimizde, o kendisine yemek verdiğimiz genç köpek, koşarak yanımıza evin verandasına geldi, o kadar hızlı ve heyecanlı, sevgi, özlem ve vefa dolu, gözlerinin içi gülerek, memnun bir şekilde koşuyordu ki; dikkatsizlikle pergulenin tahta korkuluklarına kafası hızla değmiş olmalı ki; tak diye büyük bir ses çıkardı, ama oralı değildi, hiçbir şey olmamış gibi yanımıza geldi ve güler yüzüyle gözlerimizin içine bakarak, sevin beni der gibiydi. Yıllarca, ölene kadar yaz aylarında bizim yazlığın önünden hiç ayrılmadı, biz nereye gidersek, arkamızdan uzaktan ve gizlice bizi takip etti ve korudu.
Küçüklerini ve büyüklerini iyi tanırlar.
Küçüklerine anlayışlı ve sevgi doludurlar.
Hani; kaniş mi deniyor, bol tüylü minnacık süs ve ev köpekleri vardır, gelene geçene havlarlar, sahibinin yanında sokakta gezerken rastladıkları kocaman sokak köpeklerine saldırırcasına yüksek sesle havlarlar ya, işte o küçük ve sevecen süs ve ev köpeklerinin kendilerine yönelik havlamalarını ve agresif davranışlarını dahi hoş görürler, karşılık vermezler. Gülüp geçerler, Edeplidirler.
Nasıl tertemiz ve çulsuz doğmuşlarsa, hiç bozulmadan, aynı güzel ahlakla ve çulsuz olarak ölüp, bu dünyadan göçüp giderler.
Daha uzatabiliriz, köpeklerin meziyetlerini, saymakla bitmez, sonuç olarak köpekler; Tanrının yarattığı en sevimli ve meziyetli canlılardır.
Bu nedenle ben; hala, insanlara köpek denilmesinin, köpeğe benzetilmesinin niçin aşağılama ve hakaret sayıldığına, bir hukukçu olarak bir cevap bulabilmiş değilim.
Peki bunları niçin yazıyorum.
Her sabah olduğu gibi, bu sabah da, denize giderken bakkaldan aldığım SÖZCÜ gazetesinin ilk sayfasına bir göz gerdirdim ve şöyle bir haberi okuyarak üzüldüm.
Haberde diyor ki; eski bir AKP’li bayan milletvekili, milletvekiliyken Meclis’te CHP’li vekillere dönerek “KÖPEK GİREMEZ” yazılı bir afiş göstermiş.
Bu afişi gösteren eski AKP Milletvekili, İçişleri Bakanının danışmanlığına atanarak ödüllendirilmiş.
Haber aynen bu.
Bize göre de, o eski AKP’li Milletvekili doğru bir tespit ve uyarıda bulunmuş.
Yukarıda üstün meziyetlerini saymaya çalıştığımız, dünyaya saf, temiz ve çulsuz olarak gelen ve aynı şekilde bozulmadan çulsuz olarak ölen Tanrı’nın bu masum ve sevimli yaratıkları, gerçekten oraya girmemeli, saf ve temizliklerini, sevimliliklerini, gözü topluluklarını kaybetmeyerek, ölene kadar muhafaza etmelidirler.
Güner Yiğitbaşı
17/08/2022
Hukukçu
Can you be more specific about the content of your article? After reading it, I still have some doubts. Hope you can help me.