Solun önünde duran en büyük görevlerden birisi Cumhuriyeti demokratikleştirmektir.
Cumhuriyet siyasal İslam’ı yarattı, AKP’yi yarattı, 20 yıldır bu ülkede emekçiler, yoksullar, Kürtleri inim inim inletiyor. Evet Cumhuriyet olsun ama demokratik olsun. Cumhuriyet olsun ama bu topraklarda yaşayan farklı etnik grupların, farklı inanç grupların da kapsasın.
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda 18.03.2022 günü Ankara Dayanışma Derneğ’inin düzenlediği Dünden Bugüne Sol konulu panel düzenlendi. Mustafa Pınar’ın kolaylaştırıcı olarak yönettiği panelde konuşmacı olarak Fikri Sağlar, Av. Şanal Sarıhan, Sarp Kuray, Tuncer Bakırhan katıldılar.
Salonun çoğunluk koltukları izleyenler tarafından doldurulduğu panelden önce, Deniz, Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan ve öteki devrimcilerin eylem ve mücadelelerini yansıtan film gösterisinden sonra Dernek Başkanı Yusuf Sayın, kolaylaştırıcı Mustafa Pınar genelin amacını, sosyalizmin sürecini açıklayan konuşmalarından sonra, konuşmacılara söz verildi. Salonda ön sıralarda oturan bir bayan saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında sol elini havaya kaldırmış öylece duruyordu.
Panelin açılışında Dernek Başkanı Yusuf Sayın şunları söyledi:
“Ülkenin o günden bugüne değişen bir şeyi kalmadı. Katliamlar yine devam ediyor, acılar yine devam ediyor, sömürü yine devam ediyor, emek tamamıyla sokağa atılıyor. Emek değersizleşiyor, nerede bir hırsız varsa itibar görüyor, bu böyle gitmemeli, Türkiye’ye sol gerek, parasız eğitim için Türkiye’ye sol gerek, parasız sağlık için Türkiye’ye sol gerek ve özgür bir üniversite için gençliğe sol gerek ve tarladaki ırgata, sanayideki işçiye sol gerek. Sol yanı eksik olan bir ülkenin ne demokrasi güçlenir ne de kendi geleceği teminat altına alınır. Sol bir vicdandır, sol bir emektir, sol bir demokrasidir, sol bir sosyalizmdir, sol bir kominizimdir, dünyaya ve Türkiye’ye sol gerek. Bu salona boş girdiniz dolu çıkacaksınız; “kalsın benim davam divana kalsın” diyor Pir Sultan Abdal ve bizim davamız divana kalmasın, bizler sokakta özgürleşerek, bizler bu düzeni değiştirmek için bu takım düzeni bu tek adam rejimini değiştirmek için hepinizi taşın altına elinizi koymaya çağırıyorum”.
Birinci ve ikinci bölümdeki yazımızda, Sarp Kuray ve Fikri Sağlar’ın konuşmalarını verdik. Bu üçüncü yazımızda Tuncer Bakırhan’ın(1)paneldeki konuşmasını veriyoruz, Tuncer Bakırhan konuşmasında şunları söyledi:
“Başlarken ne sınıf mücadelesi bitti ne sol bitti ne sol mücadele ne sınıf mücadele durağan bir değil, akışkandır, dinamiktir, dönem dönem oturur izler, dönem dönem mücadele eder, bedel öder ama hiçbir dönem ne bizim topraklarda ne dünyanın en ücra köşelerinde yok olmaz, kendini yeniler, güçlenir, direnir mücadelesine devam eder. Bugün de zaman sayacı aslında bizim lehimize dönüyor. Emperyalist kapitalist sistem ciddi bir kriz yaşıyor, dünyayı ciddi bir karanlık içerisine terk etti, hem de sifiri bir karanlık. Soldan umudunu kesen veya sosyalist ülkelerin uygulamalarından kaynaklı, bu da olmadı, bu da olmayacak” diyenler tekrar başta ülkemiz olmak üzere dünyanın dört yanında yüzünü yönünü umudunu sola döndü. Şimdi hem ülkemizde hem dünyamızın birçok yerinde sol hareketler birleşerek ortaklaşarak dayanışarak ittifaklar oluşturarak üretim oluyorlar. Faşizan otoriter sistemleri deviriyorlar. Ülkemizde de hiçbir dönemde olmadığı kadar da bunun objektif koşullarını oluştuğuna inanıyorum. Belki bunun sonucunda bir devrim ortaya çıkmayacak ama Türkiye’deki mevcut objektif koşullar aslında sınıfın Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin ezilenlerin hiçbir dönem olduğu kadar sonuç almaya sonuç değiştirmeye yol açabilecekleri bir potansiyele sahiptir.
Hem dünya sahnesi hem Türkiye sahnesi bizleri solu tekrar sahneye tekrar davet ediyor. Şimdi önemli olan bu sahneyi nasıl dolduracağımız hangi ilkelerle, nasıl bir mücadele yöntemi ile geçmişteki birikimlerimizden geçmişteki deneyimlerimizden de dersler çıkararak bu sahneyi sonuç alıcı bir platforma dönüştüreceğimiz bizim önümüzde duran en büyük ödev en büyük görevlerdir.
Bu ülkede Kürtleri, ötekileri, Alevileri hesaba katmayan ortak mücadele içerisinde omuz omuza yürümeyen mücadele etmeyen hiçbir hareketin başarıya ulaşabileceğini düşünmüyorum. Evet Cumhuriyet kuruldu Cumhuriyetin kurulması değerliydi önemliydi ama Cumhuriyetin eksiklerini, kusurlarını ikinci yüzyılda görmeden tahmin etmeden geçmişte eksik bıraktıkları kanalları doğru bir şekilde doldurmadan işte >Cumhuriyet siyasal İslam’ı yarattı, AKP’yi yarattı, 20 yıldır bu ülkede emekçiler, yoksullar, Kürtleri inim inim inletiyor. Evet Cumhuriyet olsun ama demokratik olsun. Cumhuriyet olsun ama bu topraklarda yaşayan farklı etnik grupların, farklı inanç grupların da kapsasın. Cumhuriyet olsun ama kadının cinsiyet özgürlüğü mücadelesini de tanısın. Demokratik bir yargı olsun, demokratik bir anayasa olsun. Cumhuriyet olsun ama Kürt olmasın, Cumhuriyet olsun ama Alevi inancını yaşamasın. Cumhuriyet olsun ama Kürt anadilde isim istiyorum dediği zaman adı bölücülük olsun, adı milliyetçilik olsun adı başka bir şey olsun.
Evet solun önünde duran en büyük görevlerden birisi ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirmektir. Bugün en büyük ödevlerimizden biridir. İşte bu noktada Fikri Bey’in anlattıklarına katılmıyorum. Fikri Bey’in Millet İttifakına ilişkin söylemiş olduğu eleştirilerine ben de katılıyorum. Dümdüz asfalt bir yolda direksiyonu sağa kırarak bu ülkeyi demokratikleştiremeyiz, bu ülkeyi amacına ulaştıramayız, düz bir yolda direksiyon sağa kırıldığı zaman aracın gideceği yer bellidir, şarampoldür. İçinde değiliz ama, biz de isteriz bizim dışımızdaki bir blokun daha demokratik daha kapsayıcı memleketin sorunlarını gündeme alan doğru çözüm önerileriyle doğru perspektiflerle kendisini ortaya koyan bir blok olsun. Bu bizim üçüncü yolumuz demokratik ittifakının karşı çıktığı bir şey değil. Bütün platformlarda bir arada olmak zorunda değiliz. CHP’yle her konuda omuz omuza yürümek zorunda değiliz, Deva Partisiyle, Saadet Partisiyle bir başkasıyla da. Ama bir gerçeklik farkı var. Bu ülkenin en temel sorunlarını görmeden çözüm yolları üretmeden, bu ülkede bulunan 80 milyon insanı kapsamayan biz sözel dile programa sahip olmadan bu ülkede yapılacak olan şeyin adına ne demokrasi ne umut ne gelecek ne de yeni bir ses diyemeyiz. Sola ihtiyaç var, sol kesinlikle sahnda olmalı, bu kesinlikle emekçileri, yoksulları başarıya ulaştıracak bir programa sahip olmalı. Bunun ön koşulları da hiçbir dönemde olmadığı kadar var. Bunu fabrikalarda görüyoruz, sokaklarda görüyoruz, bunu Kürdün demokratik taleplerinde görüyoruz; bunu Alevilerin ortak taleplerinde görüyoruz. Bunu yersiz yurtsuz kalan öğrencilerin direnişinde görüyoruz. Bunu sol öncülük yapmamasına rağmen Migros’ta, faklı yerlerde yakın zamanda işçi emekçi örgütlerinde görüyoruz. Biz burada biraz kendimizi masaya yatırıp sorgulamak, geçmişteki Mahir’lerin, Deniz’lerin, İbrahim’lerin, Mazlum’ların yaratmış olduğu devrimci duruş, devrimci direniş, devrimci dersleri alarak ama geçmişteki sularımız da görerek.
Şimdi çoğu Türkiye’de iyi halde miyiz, bölünerek büyüyoruz, bölünerek dünyanın hiçbir yerinde başarıya ulaşamaz. Nedir bizi bölen, nedir tireler, parantezler koyarak, nedir parçalayan. Dolayısıyla Türkiye’deki devrimci demokratik sol hareketler bölünme yerine ortak bir mücadeleye, ortak bir zemine, ortak bir direnişe, ortak bir duruşu görmek örgütlemek zorunda.
Biz Kürtler olarak, biz Kürtlerin dayanıştığı birlikte mücadele ettiği sol sosyalist çevreler olarak Türkiye’de demokrat, demokrasi adına demokrasi lehine, Türkiye’de kadınların özgürlüğü lehine, Türkiye’de ezilenler yerine olabilecek her gelişmede devrimci bir ortam tavır koymaya hazırız. Yerel seçimlerde bizim tek taraflı karşılıksız, ortaya koymuş olduğumuz duruş tam da bu pozisyonun bir ürünüdür. Evet 25 yıllık talan düzeni 25 yıllık halkı soyan, halka hizmet üretmeyen faşizan gerici, İslamcı düzen gitsin ama yerine de olmaz Mansur Yavaş olmaz, yani bu halkın bedelini emeğini, mücadelesini, katkısını, dövüşme devrimci dönüşüme, halkın geleceğini harcamayan milliyetçi hassasiyetler safına sığınan bir gelecek de tekrar biz zamanımız, enerjimizi, katkımızı boşa harcayacak bir durumda değiliz.
Türkiye’de de dünyada olduğu gibi baskıcı rejimler var. Sayılar o kadar çok ki, geçmişte Hitler’i gördük, Mussolini’yi gördük, işte böyle birkaç tane faşist öncü liderden bahsederken kendimizi sorgulamaz gerekiyor.
Laiklik hangi laiklik, nasıl bir laiklik, devlet laikliği ile bizim yaratacağımız AKP’dir, Hizbullah’tır, Müdafaadır, domuz bağı eli ayağı bağlanarak katledilen Kürtlerin ortaya çıktığı tablodur. Tabi ki laiklik olmalı, kim laikliğe karşı, Kürt hareketi dünyanın en laik hareketidir. Muhafazakâr bir bölgede kadının eşbaşkanı olduğu, milletvekili olduğu, kadının yönettiği sosyal siyasal yaşamda olduğu bir sisteme laiklik arasına mesafe koydu diyebilir miyiz? Asıl demokratik laikliği biz yaşıyoruz, biz yaşatıyoruz. AKP’yi bize karşı böylesine düşmanca davranmasına sebep olan nedir. Bölgenin değişimidir, dönüşümüdür. Rojova’daki kadın devrimidir, Rojova’daki kadınların IŞİD belasına karşı yurdunu yerini koruyan canını otaya koyan duruşudur. Kürt hareketini laiklikle sınamak, laiklik olmadığını söylemek, yani biraz anlaşılır bir şey değildir. Biz kral tipliğine sahipliğine karşıyız, örtünen örtünür, insanların giyimine kuşamına ne taktığına ne giydiğine, nasıl düşündüğü bizi ilgilendirmez. Biz insanların giyim kuşamına karıştığımız müddetçe onları tek tip veya sosyalizmde olduğu gibi sınırlar içerisine çerçeveler içerisine sıkıştırdığımız müddetçe siyasal İslam merakı bizim başımızdan gitmeyecektir. İşte bu şeylerdir AKP’yi yüzde 30 larda tutan.
Dolayısıyla bizim de biraz solu reel politikaya göre güncellememiz yeniden gözden geçirmemiz dünyadaki koşulları, dünyadaki gelişmeleri doğru bir şekilde anlayıp ona göre rayına sokmamız gerekiyor. Pratik bir anlayışla geçmişten günümüze gelen bir mantıkla eksiklerimizi görmeyen halktan tabandan kopuk sadece düşüncelerde kalan bir solla biz ne devrim yapabiliriz ne demokrasiyi getirebiliriz ne de bu siyasal İslam belasından kurtulabiliriz. İşte tam da bu noktada biz biraz önce söylediğimiz gibi yani daha çok direksiyonu sağa kıran biraz sağ milliyetçi hassasiyetleri dikkate alarak oluşturulan millet ittifakı dediğimiz tablo içerisinde yer alan partilerin bir umut yaratmadığını, bir umut yaratmayacağını, yaratabilir en çok Mansur Yavaş gibi bir aktörü yaratabileceğini burada sunuyorum. Ama bizim biraz önce Denizleri Mahirleri, İbrahimleri onların ödedikleri bedelleri, onların yattığı birikimleri izledik. Bugün bu birikimin sonucu bu olmamalı. Tabi ki bu koşulları doğru değerlendirmek bizim elimizdedir. Onun için yeni bir sese yeni bir soluğa daha demokratik daha işliplikçi, daha kapsayıcı Türkiye’de bizim dışımızdaki çevreleri de farklılıkları da dikkate alan onları sağa milliyetçiliğe siyasal İslam’a kaptırmayan bir pratik bizim önümüzde duran en devrimci görevdir. En büyük devrimcilik budur, kapsayan içine alan içinde değiştiren dönüştüren bir yaklaşım olmadığı müddetçe biz azınlık olarak kalmaya bedel ödemeye devam edeceğiz.
Evet HDP tam da bu noktada üçüncü yol “demokrasi ittifakı” diyor. Yani devrimci değerlerden beslenen solun önemli parçalarından birisidir, birisiyiz, hedef te Mahirlerin mirasını devam ettiren bir partidir. HDP mevcut baş yapısıyla mevcut içinde bulunan aktörlerle Denizden, Mahir’den, İbrahim’den farklı bir yere düşmüş bir parti değil, biz Türkiye’nin mozaiğiyiz. Partimize bakıldığı zaman bunu görürüsünüz, yeteli mi, değil. HDP Türkiye’nin bu temel sorunlarını tek başına çözecek altından kalkacak tek sol alternatif mi, hayır değil. Bizim böyle bir iddiamız yok. Ama HDP Türkiye’nin değişimine dönüşümüne solun yeniden sahne alacağı bu sahnede solu güçlendirmeye, solun Türkiye’de adil, eşitlikçi bir düzen kurmasına katkı sunacak temel bir aktördür. Bunu yapmaya çalışıyoruz, başka bir derdimiz yok.
Şimdi eleştiriyoruz, iktidarı bırakmak istemiyorlar, bu sadece AKP’nin 25 yılıyla ilgili bir durum değil, yani Putin’in çok mu farkı var, ya da bir başkasının çok mu farkı var. İktidarların hele böylesine ceberrut, böylesine faşizan bir mantıkla kendisini örgütleyen, toplumu zulümle kusurla terbiye etmeye çalışan bu iktidarları mücadele etmeden direnmeden, bedel ödemeden göndermek halkımızda son girişimle alay etmektir.
Şimdi Millet İttifakı’nım ortaya koyduğu tabloya hayretle bakıyoruz. Emekçinin yanında olmayacaksak, işçinin direnişinde olmayacaksak, öğrencinin haklı mücadelesinde olmayacaksak yerimizde oturarak Tayyibe elli bin defa sayalım, sövelim ne değişecek ne değiştireceğiz. İşte tam da HDP sol değerlere sahip çıkarak sol değerlerde mücadelecidir. HDD’nin bölgede yapmış olduğu değişim, dönüşümü, burada HDD’nin propagandasını yapmak istemiyorum, anlaşmak günlerimizi alabilir, ama kesinlikle şuna emin olabilirsiniz, özellikle Kürt illerindeki kadınlar eski 70 yıl önceki kadınlar değil. Geçmişteki bölgede yaşayan muhafazakâr kesimler, geçmişteki muhafazakâr kesimler değil. Siz tanımıyorsunuz ama şu anda benimle bildikte salonda oturan bizim “melle” dediğimiz seyda değimiz emekli imam arkadaşlarım var. Bizden daha laik, daha demokrat, hatta belki de daha ilerisi bir düşünceye sahiptirler. İşte HDP budur. Değiştiren dönüştüren birlikte yürüyen birlikte sonuç alan bir mantığa bir akla sahiptir. Bu aklın bu mantığın bu sol mücadeleye katkı sunmasını umuyoruz. Bu konuda açık olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Yine şunu belirtmek istiyorum sistem Kürtleri, Kürt demokratik hareketini her zaman daraltılmış bir milliyetçilik içerine hapsetmeye çalıştı. Belki bunun farkındasınız belki değilsiniz, biz o daraltılmış milliyetçilik sınırları içerisi içerisinde kalmadığımız için cezaevlerindeyiz. Siyasi irademize kayyum atanıyor, her gün bir milletvekilimiz alınıyor, tutuklanıyor, on binlerce Kürt siyasetçisi içeridedir. Peki biz laik değilsek, peki biz sol değilsek, biz antiemperyalist değilsek, peki biz AKP ile biz kapalı işler çeviriyorsak başımıza gelenler nedendir. Size sormak istiyorum, AKP’yi en çok rahatsız işte bu mantıktır, bu anlayıştır. Dolayısıyla biraz solu değerlendirirken toplumun geleceğini, sola umut bağlayan halkların umudunu başa çıkarmayacak bir mücadele bir pratik ortağa koymak istiyorsak, kesinlikle Kürtlerin de içerisinde olduğu Alevilerin de Türkiye’deki farklı inanç grupların da bir parçası oldu, birlikte oldu.
Ukrayna’daki savaşa karşı olun ama Afrin’de Türkiye’nin mevcut İslamcı politikasını eleştiren bir sola ihtiyacı var. Ukrayna’da savaşa hayır ama Afrin’de beş bin yıllık Kürt kentinde Türkiye’nin kaymakam atamasına, postane açmasına oradaki Kürtleri Arap çocuklarını asimile etmesine “evet”, böyle sol olmaz, buna sol denilmez, böyle bir sol var diyorsak bu soldur diyorsak kendimizi kandırıyoruz. Yanılıyoruz bizden sonraki kuşakların hakkını çalıyoruz, hukukunu çalıyoruz, bu sisteme mahkûm ediyoruz. Dolayısıyla umutluyuz, inanıyoruz bu zemin de var bu potansiyel de var, merak etmeyin direniyoruz da biz de çökmedik, biz de çökmeyeceğiz. Ama biraz dayanışmaya, biraz desteğe, biraz empati yapmaya, biraz birbirimizi anlamaya, biraz Kürt kardeşlerimizin de sorunlarını kendi sorunlarımız gibi görmeye bir pratiğe bir akla bir mücadeleye sahip olabilirsek bu ülkenin geleceği parlak. Bu topraklarda verilen bedel yaratılan değer, bu topraklarda ortaya çıkan nitelik dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu topraklar az bedel ödemedi, bu toprakların direnişi çeğelrin direnişinden kalır bir yanı yok. Buna sahip çıkmak bunu önere etmek, bunun değerini vermek, bunun hakkını vermek kendisine “sol” diyen, “sosyalist” diyen, “demokrat” diyen hepimizin temel görevlerinden birisidir.
Ben inanıyorum Türkiye kesinlikle bu iktidar blokundan kurtulacak, kesinlikle yerine yeni bir yönetim gelecek. Bizim gelip gelmememizin bir önemi yok, ama gelecek olanın biraz önce saydığım gibi kadından Kürde, emekçiye sadece sermayenin çıkarlarını öncelemeyen bir mantığa bir anlayışa sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle düşünebilirsek yine arkadaşlarımızın dediği gibi dayanışabilirsek, birlikte mücadele edebilirsek başaramayacağımız şey yok. En büyük güç top tüfek değildir, Putin’in nükleer silahları Ukrayna’nın yoksul emekçi halkına takıldı. Halkın duruşu, halkın direnişi, halk seli karşısında hiçbir diktatör tutunamadı, kalamadı direnemedi, bunun koşulları varken bunu doğru bir şekilde çevirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Cumhuriyetin kuruluşunda Cumhuriyetin eksik kalan yanı bugün de devam ettirebilirsek kusur bakmayın önümüzdeki yıllar Türkiye halkları için daha kötü günlerin habercisi olabilir. Daha kötü günleri yaşamamak için daha güzel yarınlar için ben de dayanışma içinde olmanın birlikte olmanın değerli ve kıymetli olduğunu HDP olarak, Kürtler olarak, büyük bir parçası adına her zaman Türkiye’de demokrasinin demokratik değerlerin, demokratik çıkışın açımının yanında olduğumuzu olacağımızı belirtmek istiyorum”.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
Son notlar
(1) Tuncer Bakırhan kimdir?
Tuncer Bakırhan (1970, Susuz, Kars), Demokratik Halk Partisi (DEHAP) eski başkanı ve Siirt eski Belediye Başkanıdır. İçişleri Bakanlığı tarafından belediye başkanlığı görevinden alındı, tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Susuz ‘da büyümüş, ilk ve orta öğrenimini Kars’ta, Bursa’da Uludağ Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür. Öğrenimi sırasında Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) desteklemekle suçlanıp gözaltına alındı, ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.
Siyasi kariyer:
1989 yılında Halkın Emek Partisi’nin (HEP) gençlik kanadında yer almaya başladı ve 1999 yerel seçimlerinde Kars’tan aday oldu, ancak seçilemedi. Daha sonra Halkın Demokrasi Partisi’nin (HADEP) Kars ili parti genel başkanlığına seçildi. 2003 yılında HADEP kapatıldıktan sonra DEHAP’a katıldı.
Haziran 2003’te yapılan ikinci olağanüstü parti kongresinde DEHAP’ın genel başkanlığına seçildi. 2002’deki milletvekili seçimlerinde partisi, kendi seçim çevresinde en çok oyu aldı, ancak partisinin oy vermediği gerçeği nedeniyle üstlenemedi. Seçim barajını aşamadı. Liderliği altında parti, PKK ile Türk Hükümeti arasındaki çatışma için bir barış kampanyası başlattı ve isyancıların siyasi sürece katılımını kolaylaştırmak için PKK üyeleri için genel af çağrısında bulundu. DEHAP Kasım 2005’te feshedildi ve Demokratik Toplum Partisi’ne katılmasının ardından (DTP) ve partilerin genel başkan yardımcısı oldu. 2009 yerel seçimlerinde DTP’nin Şenyurt’tan adayıydı ama seçilemedi. 2014 yerel seçimlerinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) Siirt Belediye Başkanı seçildi. Kasım 2016’da İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı ve aynı gün gözaltına alındı. 16 Aralık 2016’da resmen tutuklandı ve Temmuz 2018’de terör örgütüne üye olmak ve terör örgütü propagandası yapmaktan 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Eylül 2021’de tutuklanması nedeniyle Türkiye aleyhine karar verdi.
Diğer yasal kovuşturma:
Siyasi kariyeri boyunca birçok kez “ifade özgürlüğü” ile ilgili olarak yargılandı. 2004’te bir seçim mitinginde Kürtçe merhaba ve veda etmekten yargılandı. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) soruşturması nedeniyle 17 Ocak 2012’de tutuklandı ve 30 Nisan 2013’te cezaevinden serbest bırakıldı.
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Tuncer_Bak%C4%B1rhan