Dünyanın Merkezi Neresidir ve İnsanlık Tarihinin Merkezi ve Bilinmeyen Sırları!

Dünyanın Merkezi Neresidir ve İnsanlık Tarihinin Merkezi ve Bilinmeyen Sırları!

Uluslararası ilişkilerde çeşitli güç ve hâkimiyet teorileri vardır. Kimilerine göre dünyanın belirli kara parçalarına, kimilerine göre ise denizlere hâkim olanlar dünyaya hükmederler. İlgili dönemler itibariyle düşünüldüğünde bu teorilerin elbette kendi içinde bir tutarlılıkları mevcuttur. Lakin insanlık tarihinin başladığı günden itibaren dünyanın bir merkezi vardır ve bu, bugüne kadar hiç değişmemiştir.

Hz. Nuh’un gemisinin nerede karaya çıktığı kesin bir bilgi olmasa da bugün medeniyetin en kadim eserlerinin bulunduğu Mezopotamya’nın kuzey bölgeleri insanlık tarihinin başladığı yerdir. Günümüzde yapılan çalışmalarda Nevali Çori ve akabinde ortaya çıkartılan Göbeklitepe insanlık tarihinin bugün itibariyle en eski yerleşim yeridir. Göbeklitepe’deki bulgular burada yapılan eserlerin altyapısının binlerce yıl daha geriye gittiğini göstermektedir. Göbeklitepe günümüzden 12 bin yıl öncesine dayandığına göre buradaki insanlık tarihine ilişkin bilgilerin bugün itibariyle 14 bin yıl öncesine dayandırmak mümkündür. Belki de yapılacak çalışmalar bu tarihi Hz. Nuh’a kadar çekebilecektir.

İnsanlık tarihinin Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Nuh ile formatlanarak yeniden yoluna devam etmesi bize ister istemez bu tarihi sürecin tamamen dini bir süreçle birlikte işlediğini göstermektedir. Esasında her peygamber dönemi itibariyle bir kırılma noktasıdır. Allah (c.c) gönderdiği her peygamber ile insanlık tarihine yeni bir şey öğretmiştir ve bu bilgiye sahip olan insanlar yeni gelişmelere imza atmıştır. Bakara (31) de “ Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti” ayeti yer alır. Görüldüğü gibi Allah (c.c) yarattığı ilk insan ve peygamberi bilgiyle donatıyor. Hz. Nuh’a gemi yapmasını öğretiyor. Geminin ne olduğunun bilinmediği bir dönemde seçilmiş insanları ve bütün hayvanlardan birer çift taşıyabilecek büyüklükte bir gemi yapma bilgisini veriyor.

Demek ki insanoğlu hayatlarının belirli dönemlerindeki bilgiye ilişkin kırılma noktalarını kendilerine gönderilen peygamberler aracılığı ile yapıyor. Allah (c.c) insan için bir sır, gizem ve bilinmez olanı insanlara öğretiyor. Dolayısıyla insanlık tarihinin merkezi olan Mezopotamya bölgesine belki de binlerce peygamber geldi ve her biri bugün bizler için birer muamma olan Göbeklitepe gibi eserlerin yapılabilmesinin temel bilgilerini insanlara öğrettiler.

Sebe Suresinin 12 ve 13. Ayetlerinde; “ Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik. Onun için bakır madenini eritip akıttık. Cinlerden de rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık… Onlar Süleyman’a, isteğine göre yüksek ve görkemli binalar, heykeller, havuz gibi lengerler, yerinden kalkmaz kazanlar imal ederlerdi. Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çaba gösterin. Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır” der. Görüldüğü gibi Allah (c.c) bir taraftan cinleri Hz. Süleyman’ın emrine verirken diğer taraftan madenleri kullanma ve bunlardan ve topraktan bina ve eşya yapmasını öğretiyor. Allah (c.c) peygamberlerini bizim için bir sır olan ve aklımızın dün olduğu gibi bugün de ermeyeceği bilgilerle donatıyor.

Mısır Piramitlerinden Babil kulesine yapımı bizim için bir sır olan eserlerin binlerce yıl önce nasıl yapıldığını anlamak zor değil. Ama bunun ötesinde sırlarla donatılmış peygamberlerden ilham alan insanların büyücülük, falcılık ve cinlere hükmetme arzuları da hiçbir zaman tükenmemiştir. Hatta bu arzular insanları bir adım öteye taşımış ve onları Tanrı olma yönünde zorlayarak Tanrı-Kralları ortaya çıkmıştır.

Bütün bu sırların içinde Mezopotamya uygarlık tarihinin merkezi olmuştur. Bugün dahi bu bölgeyi bu kadar önemli kılan, bu sırların hikmetine erebilme arzusundan başka bir şey değildir. Başta Hz. Süleyman’ın olmak üzere birçok peygamber ve insanoğlunun sahip olduğu güçlere sahip olmanın temelinde ölümsüzlüğü ve dünyaya hükmedecek gücü bulma tutkusu yatmaktadır.

Bu şekliyle bakıldığında Mezopotamya insanoğlu için maddi değerlerinin ötesinde manevi sırların anahtarını taşıyan bir bölgedir. Dolayısıyla İslam Dünyasının ve hatta bütün insanlığın bugün dahi ilgi gösterdiği bu bölgeyi merkezi kılmaları şaşırtıcı bir durum değildir. Çünkü bütün mesele bu bölgenin bilinmeyen sırlarının fethine ve bu sırların manevi kazançlarına ermek istemektir.

Bir Cevap Yazın

siegram sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et