Japon Siyaset Bilimci Dr. Keisuke Wakizaka ile Mülakat

 

Dr. Keisuke Wakizaka, Türkiye’de İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışan Japon bir Siyaset Bilimcidir. Yüksek lisans ve doktorasını Kafkasya üzerine yapan Wakizaka, yıllardır Türkiye’de eğitim almakta ve çalışmakta ve çok iyi düzeyde Türkçe bilmektedir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Keisuke hocam, bize vakit ayırdığınız için teşekkürler. Ayrıca eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe’ye yönelik suikast nedeniyle de size başsağlığı dilerim. Röportajımıza Türkiye’ye olan ilginizle başlamak isterim. Türkiye’de eğitim almak ve çalışmak fikri sizde nasıl oluştu ve Türkiye maceranız nasıl başladı ve gelişti?

Dr. Keisuke Wakizaka: Zaten 2004 yılında üniversite eğitimine başlamam öncesinden beri Orta Asya ve Kafkasya’ya karşı büyük ilgim vardı. Bu iki bölge, Japonya’da en az bilinen bölgelerdendi ve gerçekten de Japonlara göre “Japonların % 99’unun hiç gitmediği gizemli yerler” olarak kabul ediliyordu. Ben, ülkemizde çok az bilinen bu bölgeler hakkında “maceraya atılma”yı çok istedim ve Avrupa, Çin ve Rusya’dan farklı olarak bu bölgeyi araştırmak istedim. Bu kapsamda Türkiye’de lisansüstü eğitimimi yapma niyetim zaten mevcuttu. 2004 yılında Miyagi vilayetinin kütüphanesinde Türkiye, Romanya ve Kenya’nın kültürlerini tanıtma programına katıldım ve burada birçok Türk arkadaş ve hocalarla tanıştım. Ondan sonra Türkçe kursuna gitmeye başladım ve lisansüstü eğitimi ülkenizde görmeye karar verdim. Ayrıca üniversite birinci sınıfındayken Avrupa Özgürlük Radyosu ve Asya Özgürlük Radyosu’nun (İngilizce: Radio Free Europe/Radio Liberty ve Radio Free Asia) Türk dilleri, Gürcüce, Ermenice, Çerkesçe, Çeçence ve Avarca programlarıyla tanıştım ve bunları anlamaya hevesim de Türkçe öğrenmem ve Türkiye’de okuma niyetime sebep oldu.

2008 yılında ALES sınavına hazırlanırken kaldığım yurda Abhazya’dan çocuklar ziyarete geldi ve onlarla sohbet etme fırsatım oldu. O esnada Kafkasya konusunda bilgisiz olduğumu hissetmiştim ve o zaman doğan heves beni Kafkasya konusunda uzmanlaşmaya itti. 2009’da yüksek lisans eğitimine başladıktan sonra, şimdilerde Bilgi Üniversitesi’nde göreve devam eden Gencer Özcan hocamız Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki bir derste bana Abhazya meselesi ve Türkiye’deki Çerkesler ve Gürcüler arasındaki ilişkiler konusunda tez yazmamı önerdi. Ayrıca o dönemde Kafkasya Forumu’nun ve çeşitli derneklerin düzenlediği programlara gitmeye başladım. O dönemde kurduğum ilişkiler ve dostluklar, daha sonra ODTÜ’nün doktora programında okumaya karar vermemde büyük katkıda bulunmuştur. Ondan sonra bölge çalışmaları konusunda uzman olan Mehmet Hacısalihoğlu hocamız ile beraber tez çalışmamı tamamladım. Zaten en çok ilgilendiğim bölge olan Kafkasya hakkında araştırmalara devam etmek için bölgeye yakınlığı açısından Türkiye’de araştırma yapmaya ve çalışmaya devam etmeye o zaman karar vermiştim. Ayrıca ara sıra Gürcistan’ın azınlık bölgelerini ziyaret etme fırsatım oldu ve bu ziyaret esnasında Gürcistan’daki Osetler ve Çeçenler hakkındaki doktora tezimi yazmaya yöneldim. Elbette Gürcistan’ı anlamak için Ermeni araştırmaları, Türkoloji ve Çerkes araştırmaları gibi çeşitli alanlara da hâkim olmak lazımdır.

Benim en çok ilgilendiğim diğer konu olan Türk-Ermeni ilişkilerine bakarsak, zaten Gürcistan’ı anlamak için Türk-Ermeni ilişkilerine de hâkim olmam gerektiğinin farkındaydım. Ayrıca 2013-2014 yıllarında doktora yeterlilik sınavına çalışırken KAFKASSAM’ın sitesini takip ediyordum ve o sırada Hasan Oktay hocamız ile muhatap olmaya başladım. Onunla tanışmadan önce Ermeniler pek fazla ilgilendiğim bir konu değilken, daha sonra ise farklı teorik yapıları da katarak Ermenilerle ilgili kaynakları toplamaya ve yeni araştırmalar üretmeye başladım. Kısacası, onun sayesinde Ermenilerle yakından ilgilenmeye başladım ve umuyorum Kafkasya’yla ve Ermenilerle ömür boyu uğraşacağım.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Yıllardır Türkiye’de akademisyenlik yapıyorsunuz. Sizce Türkiye’de halkın akademiye ve akademisyenlere bakışı nasıl ve bu mesleğin zorlukları neler?

Dr. Keisuke Wakizaka: Elbette burada halkın belli seviyede akademiye ve akademisyenlere saygısını görebiliyoruz. Ama diğer yandan, özellikle günümüzde, akademiye din ve siyasetin müdahalesi arttıkça Türkiye’de bilime verilen değerin gittikçe düştüğünü görebiliyoruz. Ayrıca artık halkın neredeyse çoğunun üniversite mezunu olduğu ve üniversite sayısının arttığı günümüzde üniversitelerde öğrenciler “müşteri” hale gelirken, akademisyenlerin de ancak “işçi/hizmetçi” gibi bir duruma geldiğini görebilmekteyiz. Yani eski zamana göre halkın akademi ve akademisyenlere verdiği değerin daha azaldığını apaçık şekilde söyleyebilirim. Ayrıca böyle bir durumda öğrencilerin öğrenmeye yönelik motivasyonu, isteği ve hevesi de kalmayınca, hocalar için de dersten alınan zevk kalmıyor. Üstelik zaman zaman öğrenciler ve onların yakınlarından gelen garip talepler ve şikayetlerle de uğraşmak zorunda kalındığından, akademisyenlerin işlerin iyice zorlaştığını görüyoruz.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Uzmanlığınız olan Güney Kafkasya’ya yönelik bir soruyla devam etmek isterim. Sizce bu bölgede yaşanan temel güç çatışmaları hangi ülkeler/bloklar arasında ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’da son dönemde izlediği politikaları nasıl yorumluyorsunuz?

Dr. Keisuke Wakizaka: Bildiğiniz gibi SSCB döneminde, Kafkasya, Doğu ve Batı arasındaki bir cepheydi ve onun etkisi günümüzde de devam ediyor… Günümüzde, genellikle Batı ülkelerinin ve Türkiye’nin Kafkasya’daki çıkarları birbirleriyle uyumlu olduğu için Batı ve Türkiye doğuya çıkmak için Gürcistan ve Azerbaycan ile ilişkileri güçlendirmekte. Diğer yandan, Rusya ve İran ise bu bloğa karşı Ermenistan ile ilişkileri güçlendirerek kendi nüfuzlarını korumaya çalışıyorlar. Ama nihai olarak Rusya ve İran’ın Kafkasya’da var olması Batı ve Türkiye için bir tehdit gibi görülmekte. Özellikle 2018 yılından sonra bölgede Gürcistan ve Ermenistan Batı yanlısı ülkeler olarak görülürken, Azerbaycan ise nispeten Rusya’ya yakın bir devlet olarak karşımıza çıkmakta. Günümüzde tartışılmakta olan Türkiye-Ermenistan sınırı konusunda, Türkiye, Ermenistan, Gürcistan ve Batılı ülkeler sınırın açılmasını açık şekilde desteklerken, Rusya ve İran ise bunu pek hoş karşılamıyorlar. Bu yüzden, özellikle Rusya Azerbaycan’ı kışkırtarak Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını engellemeye çalışmakta ve Ermenistan’ı Rusya’ya bağlı tutmak için Karabağ’daki yönetim ve Karabağ klanını kullanarak Paşinyan’ı sıkıştırmaya çalışıyor. Ama Ukrayna’da Rusya güç kaybettikçe durum Paşinyan’ın lehine ilerlemekte ve Batı ve Türkiye şu an nispeten avantajlı durumdalar.

Türkiye’nin Kafkasya politikasına bakıldığında, 1990’lı yıllarda ekonomik durum pek iyi değildi ve bölgeyle ilgili bilgiler de yetersizdi. Bu yüzden, Türkiye, bu yıllarda bölgeye yönelik etkili bir dış politika izleyememiş ve bölge büyük ölçüde Rusya’nın arka bahçesi olarak kalmıştır. Fakat günümüzde, Türkiye, eskisine göre daha gelişmiş ve güçlü bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır ve kamuoyu da Kafkasya bölgesine ve ülkelerine daha aşina olmuştur. Ayrıca Türkiye’deki mevcut hükümet, Batı’nın yanı sıra Rusya ile de ılımlı ilişkilerini sürdürmekte ve bu durum Türkiye’nin Kafkasya’ya girmesini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’nin Ermenistan’a karşı daha pragmatik yaklaşımı da, sonunda bölgedeki Rusya ve İran’ın nüfuzunu önemli derecede azaltacak ve Türkistan coğrafyasıyla irtibatı daha da güçlendirecektir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hakkınızda “ülkücü Japon akademisyen” şeklinde yakıştırmalar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Keisuke Wakizaka: Aslında MHP ve ülkücü harekete daha 2004-2005 yıllarında halen Japonya’dayken bile merakım vardı; çünkü o dönemde Doğu Türkistan ve dış Türkler sorunlarını yakından takip ederdim ve onların bu sorunlara büyük ilgi gösterdiğini biliyordum. Zaten ben de duygusal açıdan bu sorunlara bakışımda onlarla hemfikir olduğumdan dolayı onlara bakışım olumluydu. Ayrıca 2013-2014 yıllarında Hasan Oktay hocamız ile birlikte Ermenileri yakından araştırmaya başladığımda ülkücülerle daha yakın ilişkileri kurmaya başladım ve konularla ilgili onlarla fikir alışverişi ve beyin fırtınasında bulundum. Bunlar benim çalışmalarımı elbette olumlu etkiledi. MHP ve ülkücülerin yapısına baktığımızda, içinde sadece Türkler değil, aynı zamanda Boşnaklar, Arnavutlar, Gürcüler ve Çerkesler gibi başka gruplar da var. Hatta Rumlar ve Ermeniler gibi gayrimüslim olup ülkücü olanlar bile var… Durum böyleyken, Japon kökenli bir ülkücünün olması gayet normal durum değil mi?

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye’de çalışmalarını yakından takip ettiğiniz ve en beğendiğiniz akademisyenler kimler?

Dr. Keisuke Wakizaka: Kafkasya ile ilgili çalışmalara bakıldığında Hasan Oktay hocamızın yanı sıra Ali Asker hocamız, Elnur İsmayıl hocamız, Gaffar Çakmaklı hocamız gibi çeşitli akademisyenlerin eserlerinden faydalanıyorum. Özellikle bölgeyle ilgili çalışmalar için eski ASAM ekolündan olanlar ve Azerbaycan’dan gelip muhalif olanlar son derece kaliteli çalışmalara devam etmekte ve bölgedeki sorunlara farklı ve eleştirel şekilde yaklaşabilmektedir. Ayrıca milliyetçilik teorileri konusunda yurtdışındaki akademisyenlerin yanı sıra Şener Aktürk hocamızın çalışmalarını da yakından takip ediyorum. O, daha önce Rusya, Türkiye ve Almanya’daki etnisite rejimlerinin gelişme sürecini ele alan kitabını yayınlamıştır ve bu eseri kendi dersimde de öğrencilere okutuyorum.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bu keyifli röportaj için size teşekkür ederiz.

Röportaj: Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Tarih: 20.07.2022

Bir Cevap Yazın

siegram sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et