Michael Millerman'dan "Inside Putin's Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin"

 

Toronto Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde çalışan Michael Millerman, Siyaset Teorisi üzerine uzmanlaşmış genç bir akademisyendir. Daha önce Heidegger üzerine çalışmalar yapan Millerman, geçtiğimiz günlerde Inside Putin’s Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin (Putin’in Beyninin İçinde: Aleksandr Dugin’in Siyasi Felsefesi) adlı önemli bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta, Millerman, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in akıl hocalığını yaptığı iddia edilen en önemli kişilerden olan ve Yeni Avrasyacılık (Neo-Avrasyacılık) akımının lider isimlerinden Aleksandr Dugin’i Siyaset Teorisi bağlamında incelemiştir. Bu yazıda, kitap hakkında bazı bilgiler verilecektir.

Inside Putin’s Brain: The Political Philosophy of Alexander Dugin

252 sayfalık kitap, toplam 10 bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk bölümünde, Dugin’in bir kitabına da isim babası olan “Dördüncü Siyaset Teorisi” kavramı Karşılaştırmalı Siyaset Teorisi açısından incelenmektedir. İkinci bölümde, Dugin’in popülist yaklaşımı, etno-sosyolojik ve varoluşsal boyutlarıyla değerlendirilmektedir. Üçüncü bölümde, Almanca “varoluş” anlamına gelen ve Martin Heidegger tarafından Varlık ve Zaman adlı eserinde kullanılan bir terim olan “Dasein” temelinde Dugin’in Dördüncü Siyaset Teorisi yaklaşımı incelenmektedir. Dördüncü bölümde, Dugin’in Heideggerciliği analiz edilmektedir. Ünlü Rus filozof, Heidegger’i öyle önemsemektedir ki, onun hakkında “Heidegger’i öğrenmek Rusya halkı ve Rus toplumu için yakın dönemde en temel stratejik görev olmalıdır” (To master Heidegger is the main strategic task of the Russian people and Russian society in the near term) bile demiştir. Kitabın beşinci bölümünde, Alman Yahudisi kökenli Amerikalı siyaset filozofu Leo Strauss temelinde Rus Heideggerciliği incelenmektedir. Altıncı bölümde, yazar, Strauss ve Dugin hakkında bazı önemli tespitler yapmaktadır. Yedinci bölümde, Dugin’in Yeni Avrasyacılığı ve Avrasya Birliği projesi analiz edilmektedir. Sekizinci bölümde, Rusya’nın gayrıresmi yeni ideolojisi olarak Avrasyacılık mercek altına alınmaktadır. Dokuzuncu bölümde, Heidegger, sağ ve sol siyasal parametreler temelinde değerlendirilmektedir. Onuncu ve son bölümde ise, “En Büyük Hediye” (The Greatest Gift) başlığı altında Dugin felsefesinde Eflatun (Platon) izleri değerlendirilmektedir. Yazar, yöntem olarak, Aleksandr Dugin’in Batı dünyasında pek bilinmeyen eserleri, konuşmaları ve derslerini incelemiş ve araştırmasını bu birincil kaynaklardan yola çıkarak yapmıştır. Bu yazıda, kitabın Uluslararası İlişkiler açısından en önemli bölümü olan yedinci bölümü (Dugin’in Yeni Avrasyacılığı ve Avrasya Birliği projesi) değerlendirilecektir.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ülkesi Rusya ile Beyaz Rusya (Belarus) ve Kazakistan’ın dahil olacağı bir Avrasya Birliği’ni kurma niyetini ilan ettiği günün ertesinde, Financial Times‘daki köşesinde, Charles Clover, bunun “Aleksandr Dugin’in başında geldiği bir grup adanmış Avrasyacı’nın işi” olduğunu yazmıştı. Hâkikaten de, ilerleyen dönemlerde Rus lider Vladimir Putin’in dış politikasına yön veren en önemli kişinin Aleksandr Dugin olduğu hakkında Türkiye’de ve Batı dünyasında çok sayıda yorum yapılmıştır. Birçok farklı dile çevrilmesine rağmen pek atıf almayan Dördüncü Siyaset Teorisi (The Fourth Political Theory) eserinde Avrasyacılık akımını “Dördüncü Siyaset Teorisi’nin ön çalışmalarından biri” olarak değerlendiren Dugin’i anlamak için, evvela onun Muhafazakârlık ideolojisine yaklaşımını bilmek gerekir.

Öncelikle, Aleksandr Dugin, Muhafazakârlık ideolojisini kendi içerisinde Gelenekçilik, Liberal Muhafazakârlık, Muhafazakâr Devrim ve Sol veya Toplumsal Muhafazakârlık olarak farklı alt kategorilere ayırmaktadır. Ona göre, Rene Guenon, Julius Evola, Titus Burckhardt ve Leopold Ziegler gibi ilerlemeyi reddeden Gelenekçilik akımından olan muhafazakârların yaklaşımları hatalıdır. Bu manada, Faşizm akımı ile yakından alakalı bu gibi isimlere Dugin’in mesafeli durduğunu belirtmek gerekir. Dugin’in düşüncesinde, Jürgen Habermas ve Francis Fukuyama gibi isimler Liberal Muhafazakârlık yaklaşımına uygun düşen filozoflardır. Dugin, yine Faşizm akımı ile yakından alakalı kabul edilen Muhafazakâr Devrim akımına uygun olarak ise; Martin Heidegger, Jünger kardeşler (Ernst Jünger ve Friedrich Georg Jünger), Carl Schmitt, Oswald Spengler, Werner Sombart ve Othmar Spann gibi isimleri saymaktadır. Georges Sorel’in temsil ettiği Sol veya Toplumsal Muhafazakârlık ise, Muhafazakârlık başlığı altındaki dördüncü farklı yaklaşımdır. Yazara göre, Avrasyacılık, Gelenekçilik ve Muhafazakâr Devrim yaklaşımı ile bazı ortak yönleri olmasına karşın farklı bir ideolojidir ve özellikle Liberal Muhafazakârlık yaklaşımını tamamen reddeder.

Avrasyacılık yaklaşımında “medeniyet” (civilization) kavramı çok merkezi ve ayırt edici bir rol oynamaktadır. Hatta bu anlamda, Batı merkezli bazı çalışmalarda Dugin için “medeniyet milliyetçisi” (civilizational nationalist) kavramı da kullanılmıştır. Bu tip yaklaşımlarda, Dugin ve Avrasyacıların Batı medeniyeti ile birlikte var olmayı kabul eden, ama aynı zamanda kendi kültürü ve coğrafyasının farklı özelliklerinin de bilincinde olan bir duruş sergiledikleri belirtilmektedir. Medeniyet milliyetçilerinin ise 3 temel yaklaşımları bulunmaktadır: 1-) Rusya’nın kendine özgü bir medeniyeti vardır, 2-) Bu medeniyetin topraksal ve siyasi özellikleri bir İmparatorluğu zorunlu kılar, 3-) İmparatorlukta merkezi rolü etnik Ruslar oynamalıdır.

Batı’daki Dugin analizlerinde ön plana çıkarılan bir diğer unsur da jeopolitik düşünce veya jeopolitikadır. Elbette, Michael Millerman da jeopolitikanın Dugin ve Avrasyacılık akımındaki önemini kabul etmektedir. Ancak Batı’daki Dugin analizlerinde Rus filozofun jeopolitik düşünceleri mercek altına alınırken, Sosyoloji, Antropoloji ve Felsefe gibi farklı alanlardaki görüşleri yeterince ilgi görmemiştir. Yazara göre, Avrasyacılığı bazen bir “bilme yöntemi” (episteme) olarak değerlendiren Dugin’in yaklaşımı dikkatle incelenirse, bu akımın en ayırt edici özelliğinin “Batılı değerlerin evrensel olarak kabul edilmemesi” olduğu anlaşılmaktadır. Zira Avrasyacılara göre, dünyadaki onca farklı kültür içerisinde, Batı kültürü “yerel ve geçici“dir. Bu anlamda, bir dönem Üçüncü Dünya ülkelerine ilham kaynağı olan Bağımlılık Okulu yaklaşımına da benzer şekilde, her ülke ve medeniyetin kendisine özgü bir gelişme modeli olabilir ve modernleşme konusunda tek bir tarihsel doğru yoktur. Hatta Avrasyacılara göre, modernleşme, Batı’ya özgü bir tarihsel modelin adıdır. Zamanın tekçi akışını (unidirectional time) reddeden Avrasyacılar, bu anlamda Batı merkezli lineer düşünce kalıplarındaki ilerleme ya da muhafazakârlık yaklaşımlarını reddetmektedirler. Tam da bu temelde, ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın kısa bir süre önce Avrasya Birliği projesini “bölgeyi yeniden Sovyetleştirme çabası” olarak değerlendirmesi, aslında lineer düşünce kalıbına uygun bir yaklaşımdır. Oysa Avrasyacılara göre, Avrasya Birliği, bir tür eskiye veya geriye dönme çabası değildir. Bu anlamda, “Putin’in Sovyetler Birliği’ni yeniden kurmak istediği” yönündeki yaklaşımları da Avrasyacılar reddetmektedirler. Bu anlamda, yazar, Yeni Avrasyacıların geriye dönme isteklerinden çok “senkronik model” yaklaşımı sergilediklerini ve geçmiş için değil, şimdi (şu an) için savaştıklarını düşünmektedir. Bu nedenle, Millerman, Dugin’in bir neo-faşist olmadığını ve farklı bir muhafazakâr olduğunu vurgulamaktadır. 

Sonuç olarak, Rusya’nın iç ve dış politikadaki beklenmedik hamlelerini daha iyi anlayabilmek için, Rus lider Putin’in en önemli akıl hocalarından olan Aleksandr Dugin’in görüşlerini daha iyi bilmek gerekmektedir. Zira Rusya her zaman var olmaya devam edecektir ve bu gizemli devletin kendi ruhani, siyasi ve toplumsal kaynaklarını bilmeden onun hakkında yorum yapmak yanıltıcı olabilir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Bir Cevap Yazın

siegram sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et