Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya Yeter.
Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya Yeter.
Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya Yeter.
“Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:
Yakalamış iki avcuyla kocaman bir kayayı,
ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanınıştı kayaya,
ha bire itiyordu onu bir tepeye doğru,
işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam,
ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,
bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,
aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden başbelası kaya,
o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,
kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,
o da ha bire itiyordu kayayı, kan ter içinde.”
“Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, metro, sekiz saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde pazartesi, salı, çarşamba, perşembe… Aynı kolaylıkla izlenir bu yol. Ama bir gün “neden?” diye sorar insan ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar. “Başlar”, işte bu önemli. Bıkkınlık, mekanik bir hayatın eylemleri sonunda ortaya çıkar ama aynı zamanda bilinci harekete geçirir. Onu uyandırır ve geri kalan şeylere yol açar. Bundan sonra bilinçsiz olarak ya mekaniğe katılır ya da mutlak uyanış olur. Uyanışı ardından da sonuç gelir zamanla, intihar ya da iyileşme. Tek başına ele alınınca bıkkınlıkta tiksindirici bir şey vardır. Çünkü her şey bilinçle başlar, her şey onunla bir değer taşır. Basitçe “kaygı” her şeyin başlangıcındadır.”
Peki ya bitmek tükenmek bilmeyen umut, umut bayım herşey onda saklı. bu yüzden sonraki alemin kaygıları yaşamdaki sıkıcı rutin solda sıfır değer taşır. İnsan umut olmazsa nasıl delirmeden yaşar ki…