Bugün (8. Mart. 2022) Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8. Mart’ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü kabul etmiş olduğundan, her 8. Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır.
Dünya Emekçi Kadınlar günü deyince; benim aklıma hemen, ülkemizdeki ezilen, kocaları ve hatta bazılarının da erkek kardeşleri ve babaları tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan, can güvenliklerinden yoksun, eğitim ve çalışma alanında, siyasette, bürokraside, erkeklerin çok gerisinde bırakılan kadınlarımız ve çocuk gelinler geliyor.
Emekçi kadınlar deyince; sadece, bir işverene bağlı olarak ücretle çalışan kadınlar akla gelmemelidir.
Evlerinde çalışan ev kadınlarımız da; bize göre, emekçi kadınlarımızdır, eşine ve çocuklarına, hem de bile ücret, hiçbir karşılık beklemeden fedakarca bakan, ezilen, hor görülen büyük emekler sarf eden.
Ülkemizde; kadınlarımıza verilen değeri, daha doğrusu kadınlarımıza çok görülen ve verilmeyen değeri, bir kadın yazarımız; Duygu ASENA, “kadının adı yok” diyerek, çok güzel ifade etmiştir.
Gerçekten, “kadının adı yok” sözü, maalesef ülkemizde kadına verilen değeri, daha doğrusu değersizliği, çok güzel ifade etmeye yetiyor ve artıyor da.
Aslında anayasamıza bakıyoruz, anayasanın yasa önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesinde, cinsiyet farkı gözetmeksizin, kadın ve erkek, herkesin, yasa önünde eşit oldukları yazıyor.
Yüce ATATÜRK de, kadınlarımıza verdiği değer nedeniyle, kadın ve erkeğin eşit yurttaşlar olduklarını topluma yaymak ve kadınlarımızı bu konuda bilinçlendirmek için, 5. Aralık. 1934 tarihinde milletvekili seçme ve seçilme hakkını, demokrat geçinen çoğu Avrupa ülkelerinden çok daha önce kadınlarımıza tanımıştır.
Ancak, amacından saptırılmış ve yozlaştırılmış, cemaat ve tarikatlar tarafından tahrif edilmiş sözde din kurallarının ve çağ dışı geleneklerin baskısının yoğunlaştığı, laiklik ilkesinin içselleştirilemediği, laik eğitimin yaygınlaştırılamadığı, erkek egemenliğinin yok edilemediği ülkemizde, hala kadınlarımıza eksik etek gözüyle bakan, kadınlarımıza; erkeklerle eşit kişi ve yurttaş olarak değil de, evde oturan, evde erkeğine hizmet eden, erkeğinin cinsel arzularını tatmin eden ve onlara soylarını sürdürmeleri için erkek çocuk doğurmakla görevli bir dişi gözüyle bakan, kadınları erkeklerle eşit düzeyde görmeyen, azımsanamayacak sayıda erkeğin ve erkek politikacıların bulunduğu, üzücü olsa da, inkar edilemez bir gerçektir.
Asıl üzücü olan da; kadın ve erkek cinsiyet ayrımının, insan hak ve özgürlükleri yönünden bir eşitsizlik ve ayrımcılık yaratma amacına yönelik olmadığını, kadın ve erkek cinsiyet ayrımının, iki cins arasında doğal ve işlevsel eşit bir iş bölümü olduğunu bilmeyen veya bilmek istemeyen erkekler yanında, bu gerçeği bilmeyen ve kendilerini karşı cins karşısında eşit haklara sahip bireyler olarak görmeyen, bu gerçeği kabullenmeyen ve erkeklerin kendi lehlerine yaptıkları kasıtlı ayrımcılığa, yaratılan kadın ve erkek eşitsizliğine boyun eğip destek vererek, kendi ayaklarına kurşun sıkan, kadın ve erkek eşitliğini toplumumuza yerleştirmeye çalışarak bu yolda çok mesafeler alan, kadınlarımıza kişiliklerini kazandıran ATATÜRK’e sahip çıkamayan, ATATÜRK’ü savunamadıkları gibi, hatta eleştiren ve sevmeyen çok sayıda kadınlarımızın var olmalarıdır.
Anımsayanlarınız vardır mutlaka; kadınlarımızdan birisi, çocuğunun ömrünün bir kısmını ERDOĞAN’a hibe etmeye hazır olduğunu beyan edecek kadar ileri gitmişti.
Bu gerçekler karşısında, özellikle kırsal kesimlerde, daha genç kız olmaya başladıkları andan itibaren ezilmeye, cinsel istismara, çocuk gelin olmaya, fiziksel, bedensel ve ruhsal şiddete, eğitimsizliğe maruz kalan kadınlarımızı konuşmaya, kadın erkek eşitliğini, kadın haklarını savunmaya, daha uzun seneler devam edeceğiz maalesef.
Bize göre, kadınlarımızın erkeklerle eşit bireyler olarak; ırz ve can güvenlikleri, eğitim ve çalışma alanındaki hakları, siyasi hakları, sosyal yaşamda hak ettikleri yere gelebilmeleri, erkeklerle her alanda eşit haklara sahip olabilmeleri için; bu konuda erkeklerden bir çaba beklemeden, bizzat kadınlarımızın kendileri, bilinçlenerek haklarına sahip çıkmaları, seslerini yükseltmeleri, örgütlenmeleri, özellikle kız çocuklarının eğitimlerine azami gayret sarf etmeleri, kendilerini erkeklere biat eden ve erkekler olmadan ayakları üzerinde duramayan kişiler olarak görmemeleri, kendilerine öz güven duymaları, özellikle; erkeklerin seks kölesi olmadıklarını göstermeleri, seks yaşamlarında dahi, erkeklerle eşit ve aktif rol üstlenerek işe buradan başlamaları, tatmin edilemedikleri halde tatmin olmuş rolünü oynamamaları, bencil bazı erkeklerin hayvani zevklerini tek yanlı tatmin ederek sırtlarını dönüp uyumalarına asla müsaade etmemeleri zorunlu olup, bu nedenle; kadınlarımız asla unutmamalıdırlar ki; büyük ATATÜRK’ün kurtuluş mücadelesini başlattığında, Amasya Tamiminde, Milletin bağımsızlığını, yine milletin kendi azim ve kararı kurtaracaktır dediği gibi, tek imzayla bir gecede kaldırılan İstanbul Sözleşmesi de değil, kadınlarımızın haklarını da, bizzat, yine kadınlarımızın azim ve kararları kurtaracak ve kadınlarımız erkeklerle eşit düzeye geleceklerdir.
Bu duygularla, varlıklarından onur duyduğum, varlığımı borçlu olduğum rahmetli anamın da hemcinsleri olan, Dünyadaki insanların yarısını oluşturan, diğer yarısını da doğurup Dünya’ya getirerek, Dünyanın diğer yarısında da, doğrudan hak sahibi olan ve imzası bulunan; ücretle bir işveren yanında çalışan ve/veya sadece evinde çalışan emekçi ve fedakar tüm kadınlarımızın, Dünya Kadınlar Günü’nü, en iyi dileklerimle kutluyor, fedakar ve saygıdeğer tüm kadınlarımıza, buradan selam olsun diyorum.
Ayrıca, tüm kadınlarımızı, önlerine çıkarılacak olan antidemokratik ve yasa dışı tüm polisiye engellemelere rağmen, bu kutlu günlerini kutlamak üzere, anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanmaya davet ediyorum.
Selam olsun, ücretle bir işveren yanında çalışan ve/veya sadece evinde çalışan emekçi ve fedakar tüm kadınlarımıza, şahsım ve Türk toplumu adına, fedakar ve cefakar tüm kadınlarımıza, minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
Güner Yiğitbaşı
08/03/2022
Hukukçu